Drunk Buddha Çantamdaki Öyküler Çantamdaki ÖykülerOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Ben Babam ve Diğerleri Ben Babam ve DiğerleriOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Ürkütücüler ÜrkütücülerOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Arayış Ormanı 2 Arayış Ormanı 2OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Kepçe Operatörü Kepçe OperatörüOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Doğuştan Pilot Doğuştan PilotOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Kaşif Arkeolog Kaşif ArkeologOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Küçük Şef Küçük ŞefOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Perili Ev Perili EvOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Tılsım-ı Kudret Tılsım-ı KudretOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Pandanın Hayali Pandanın HayaliOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Kelebek Ormanı Kelebek OrmanıOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Aslanın Kararı Aslanın KararıOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Kunduzların Hırsı Kunduzların HırsıOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Meraklı Gezginin Notları Meraklı Gezginin NotlarıOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Utangaç Papağan Huli Utangaç Papağan HuliOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Havalı Maymun Havalı MaymunOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Ev Kedisi Mırnav Ev Kedisi MırnavOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Şarkı Söyleyen Ihlamur Şarkı Söyleyen IhlamurOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Uzayda Sahibini Arayan Köpek Uzayda Sahibini Arayan KöpekOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Ayyaş Buda Ayyaş BudaOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Arayış Ormanı Arayış OrmanıOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Valizdeki Kedi Valizdeki KediOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Fener Balığının Kayıp Işığı Fener Balığının Kayıp IşığıOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ İşeyen Atmaca İşeyen AtmacaOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ Ozanın Şarkısı Ozanın ŞarkısıOKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Çantamdaki Öyküler

Göktuğ Canbaba

ÇANTAMDAKİ ÖYKÜLER

 

 

DOĞAN EGMONT

Çantamdaki Öyküler

Yazan:Göktuğ Canbaba

Fotoğraflar: Göktuğ Canbaba

Kapak Çizim: Biğkem Karavus

2019 Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm Hakları Saklıdır.

  1. Baskı/İstanbul)2019

ISBN:978-605-096358-8

Sertifika No: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Uygulama: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Göktuğ Canbaba

ÇANTAMDAKİ ÖYKÜLER

 

 

DOĞAN EGMONT

Ben Babam ve Diğerleri

                                                      Ben, Babam ve Diğerleri

 

                                                                                       Göktuğ Canbaba

DOĞAN KİTAP

BEN, BABAM VE DİĞERLERİ

Yazan: Göktuğ Canbaba

Editör: Hülya Balcı

Yayın Hakları: Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Bu eserin bütün haklar saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

  1. Baskı /Mayıs 2019 / ISBN 978-605-09-6192-8
  2. Sertifika No: 11940 11940

Kapak Tasarımı: Feyza Filiz

Kapak Fotoğrafı: Göktuğ Canbaba

                                                      Ben, Babam ve Diğerleri

 

                                                                                       Göktuğ Canbaba

DOĞAN KİTAP

Ürkütücüler

Ürkütücüler

Göktuğ Canbaba

Resimleyen: Biğkem Karavus

Doğan Egmont

Çizer:Biğkem Karavus
Yayın Tarihi2018-06-06
ISBN6050953015
Baskı Sayısı1. Baskı
DilTÜRKÇE
Sayfa Sayısı172
Cilt TipiKarton Kapak
Kağıt CinsiKitap Kağıdı
Boyut13.5 x 17.8 cm

Ürkütücüler

Göktuğ Canbaba

Resimleyen: Biğkem Karavus

Doğan Egmont

Arayış Ormanı 2

ARAYIŞ ORMANI

 

SOLGUN RUHLAR KİTABI

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

 

DOĞAN EGMONT

Arayış Ormanı 2 Solgun Ruhlar Kitabı

Yazan: Göktuğ Canbaba

Kapak Resmi: Eren Arık

2018 Doğan Egmont

  1. Baskı İstanbul

ISBN: 978-605-09-5164-6

Yayına Hazırlayan: Ali Deniz

Kapak Uygulama: Onur Erbay

Grafik Uygulama: Havva Alp

ARAYIŞ ORMANI

 

SOLGUN RUHLAR KİTABI

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

 

DOĞAN EGMONT

Kepçe Operatörü

Barış’ın Meslek Hikayeleri

 

KEPÇE OPERATÖRÜ

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

 

DOĞAN EGMONT

Barış’ın Meslek Hikayeleri

Kepçe Operatörü

Yazan: Göktuğ Canbaba

Kapak ve İç Resimler: Biğkem Karavus

2018 Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

Tüm hakları saklıdır

 

  1. Baskı İstanbul

ISBN:978-605-09-4977-3

Sertifika No: 11940

Yayına Hazırlayan: Ali Deniz

Grafik Tasarım: Onur Erbay

Barış’ın Meslek Hikayeleri

 

KEPÇE OPERATÖRÜ

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

 

DOĞAN EGMONT

Göktuğ Canbaba

Kepçe Operatörü

Barış, en iyi arkadaşının mahallelerine taşınacağını duyunca çok heyecanlanmıştı. Böylece onunla her zaman vakit geçirebilecekti. Ancak bunun için biraz beklemesi gerekiyordu çünkü arkadaşının taşınacağı ev henüz inşaat halindeydi. Aklına bu durumu fırsata çevirecek harika bir fi kir geldi. Babasıyla beraber işçilerden izin alıp inşaat alanındaki kepçeyi yakından görebilirdi. Sen de Barış ile birlikte kepçe operatörlüğünün inceliklerini öğrenmeye ne dersin? Haydi, kocaman sarı kepçe inşaat alanında seni bekliyor… Genç kuşağın dikkat çeken kalemleri arasına ismini yazdıran Göktuğ Canbaba, bu kez “meslek hikâyeleri” ile çocukların dünyasına yeni bir kapı aralıyor.

Doğuştan Pilot

BARIŞ’IN MESLEK HİKAYELERİ

 

DOĞUŞTAN PİLOT

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

 

 

DOĞAN EGMONT

Barış’ın Meslek Hikayeleri

Doğuştan Pilot

Yazan: Göktuğ Canbaba

Kapak ve İç Resimler: Biğkem Karavus

2018 Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır

  1. Baskı İstanbul 2018

Yayına Hazırlayan: Ali Deniz

Grafik Tasarım: Onur Erbay

BARIŞ’IN MESLEK HİKAYELERİ

 

DOĞUŞTAN PİLOT

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

 

 

DOĞAN EGMONT
Kaşif Arkeolog

BARIŞ’IN MESLEK HİKAYELERİ

 

KAŞİF ARKEOLOG

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

 

 

DOĞAN EGMONT

Barış’ın Meslek Hikayeleri

Kaşif Arkeolog

Yazan: Göktuğ Canbaba

Kapak ve İç Resimler: Biğkem Karavus

2018 Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır

  1. Baskı İstanbul 2018

Yayına Hazırlayan: Ali Deniz

Grafik Tasarım: Onur Erbay

BARIŞ’IN MESLEK HİKAYELERİ

 

KAŞİF ARKEOLOG

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

 

 

DOĞAN EGMONT

Göktuğ Canbaba

Kaşif Arkeolog

Barış, yaz tatilinin sonlarına doğru çalan telefonla büyük bir heyecana kapılmıştı. Arkeolog olan teyzesi, onu çalıştığı kazı alanına davet ediyordu. Barış böylece arkeologları yakından izleyebilecek, hatta birlikte çalışma fırsatı yakalayacaktı. Teyzesinin yanında geçirdiği kısa süre içinde arkeolog olmaya karar verdi. Üstelik büyük bir keşifl e mesleğe hızlı bir giriş yapmıştı. Sen de Barış ile birlikte kazı alanını gezmeye ve arkeolojinin inceliklerini öğrenmeye ne dersin? Haydi, arkeologlar kazı alanında seni bekliyor… Genç kuşağın dikkat çeken kalemleri arasına ismini yazdıran Göktuğ Canbaba, bu kez “meslek hikâyeleri” ile çocukların dünyasına yeni bir kapı aralıyor.

Küçük Şef

BARIŞ’IN MESLEK HİKAYELERİ

 

KÜÇÜK ŞEF

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

 

 

DOĞAN EGMONT

Barış’ın Meslek Hikayeleri

Küçük Şef

Yazan: Göktuğ Canbaba

Kapak ve İç Resimler: Biğkem Karavus

2018 Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır

  1. Baskı İstanbul 2018

Yayına Hazırlayan: Ali Deniz

Grafik Tasarım: Onur Erbay

BARIŞ’IN MESLEK HİKAYELERİ

 

KÜÇÜK ŞEF

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

 

 

DOĞAN EGMONT

Göktuğ Canbaba

Küçük Şef

Barış, annesine doğum günü sürprizi yapmak için harika bir plan hazırlamıştı. Bir gün boyunca, mahallenin en güzel restoranının şefi  Kerem amcaya mutfakta yardım edecek, gün sonunda ise birlikte harika bir portakallı çikolatalı pasta yapacaklardı. Böylece hem annesini sevindirecek hem de aşçılık ile ilgili bilmek istediği her şeyi öğrenecekti. Sen de Barış ile birlikte mutfağa girip bu mesleğin inceliklerini öğrenmeye ne dersin? Haydi, Kerem Şef, restoranın kapısında seni bekliyor… Genç kuşağın dikkat çeken kalemleri arasına ismini yazdıran Göktuğ Canbaba, bu kez “meslek hikâyeleri” ile çocukların dünyasına yeni bir kapı aralıyor.

Perili Ev

PERİLİ EV

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

 

Resimleyen: Hakan Arslan

 

Doğan Egmont

Perili Ev

Yazan: Göktuğ Canbaba

Hikaye ve Proje Tasarımı: İpek Sorak

Kapak ve İç Çizimler: Hakan Arslan

2018 © Doğan Ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

  1. Baskı İstanbul 2018

ISBN: 978-605-09-4879-0

Sertifika No:11940

Yayına Hazılayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Onur Erbay

Grafik Uygulama: Havva Alp

PERİLİ EV

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

 

Resimleyen: Hakan Arslan

 

Doğan Egmont

Tılsım-ı Kudret

 

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

Tılsım-ı Kudret

Tılm-ı Kudret

Göktuğ Canbaba

 

İthaki Yayınları – 1284

Türkçe Edebiyat Dizisi – 11

 

Yayın Koordinatörü: Tuğçe Nida Sevin

Editör: Yankı Enki

Kapak İllüstrasyonu ve Tasarımı: Hamdi Akçay

Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: B. Elif Balkın

  1. 1. Baskı, 2010, Laika Yayınları

İthaki Yayınları’nda 1. Baskı, Aralık 2017, İstanbul

 

ISBN: 978-605-375-740-5

Sertifika No: 11407

© Göktuğ Canbaba, 2017

© İthaki,2017

 

Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz.

 

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

Tılsım-ı Kudret

Göktuğ Canbaba

Tılsım-ı Kudret

İstanbul 2010

 

“Bir bardak daha lütfen,” dedi Mösyö Frederic. Nam-ı diğer Fransız.

“Bu akşam biraz fazla içmediniz mi efendim?”

İri yarı barmen kendinden beklenmeyecek bir kibarlıkla konuşuyordu Fransız’la. Gece boyunca üzerine sinen sigara dumanı ve türlü alkolün kokusu beyninde dolanırken bakışları Mösyö Frederic’in şişmiş, yer yer morarmış ve o anda çok uzaklarda olan gözlerindeydi.

“Hadi ama son bir içki daha. Bir skoç daha ver. Bu elimden kaçırdığım kayıp İskoçyalı’nın hazinesi için olsun,” dedi adam ve elinde tuttuğu boş viski bardağını havaya kaldırdı. Edinburgh’da yaşlı bir adamdan öğrendiği, eskiden yasaklanmış olan bir şarkıyı mırıldanmaya başladı.

“Tamam Fransız, son bir içki daha dolduracağım ama artık şu İskoçyalı muhabbetini kapatman mümkün mü? Yani şu haline baksana…”

Sabahın ilk ışıkları barın pencerelerinden içeri sızmaya başladığında Fransız içkisini fondiplemiş ve barmene akşam görüşürüz der gibi bir bakış atarak barı terk etmişti.

Mösyö Frederic 1940’larda namı tüm dünyaya yayılmış ünlü hazine avcısı ve arkeolog Ed Krelunberg’in torunuydu. Bu bile aslında kendi camiasında sözünün geçmesine yeter de artardı ama Fransız sadece boş sözler sarf eden veya gösteriş peşinde koşan biri olmamıştı hiç. Yaşlı Ed ortadan kaybolduğunda söylentiler eğer sadece dedikodudan ibaret değilse; yaşlı adamın Beş Mühürlü Kristal Tapınağı’nı ararken öldüğüne işaret ediyordu. Hayli ilginç bir hikâyeye sahip olan bu tapınağın efsanevi Atlantis’ten kaldığı rivayet edilirdi.

Ed’in oğlu yani Fransız’ın babası da kendi babasının izinden gitmiş ve Eski Türk imparatorlarından birinin kayıp odalı mezarlarını bulduğunda hem büyük bir servete hem de haklı bir üne kavuşmuş, ona olan vazifesini fazlasıyla yerine getirmişti. O zamanlarda yani servetini bitirmeye çalışırken Melis adlı bir Türk’le tanışmış ve hemen evlenmişti. İşte Fransız da bu vesileyle dünyaya gelmişti.

Fransız otuzlu yaşlarının başındaydı ama henüz ne tarihe geçebilecek bir keşif yapabilmiş ne de ailesi kadar büyük bir servete konabilmişti. Adam yıllardır bir İskoç hazinesinin peşinden koşmuş, Edinburgh’un küf kokulu zindanlarında dolanmış, Ness’in lanetli hikâyelerine tanık olmuş, hatta İskoçya sınırını aşıp hazinenin peşinde dünyayı dolaşmış ama sonunda aradığı izi kaybetmişti. Bu arayış hem ailesinden kalan servetin oldukça azalmasına hem de itibarının ayaklar altına alınmasına sebep olmuştu. Antikacı görünümündeki hazine iz sürücüleri bile onunla iş yapmaya çekiniyordu artık.

Fransız, hazine avcıları camiasında tanınan biriydi kuşkusuz ama bu ünün günden güne azalmakta olduğunun ve hükümetlerden gizli bir yapıya sahip olan A.B.T. (Antik Bilgi Toplayıcıları) topluluğunda da istenmeyen adam konumuna yaklaştığının farkındaydı. A.B.T.; yetenekli ve yararlı hazine avcılarına ki hiçbirisi kendine hazine avcısı demez; bilgi toplayıcıları, iz sürücüler ya da daha çok arkeolog derlerdi, yardım etmesiyle meşhur bir topluluktu. Tabii ki bu yardımları hayrına da yapmıyorlardı. Hazine avcıları ya da arkeologlar buldukları eski ve değerli metinleri, bilgileri, önemli eserleri topluluğa teslim ediyor karşılığında da kurumdan hayli yüklü ödemeler alıyorlardı. A.B.T. kuşkusuz ki yasadışı bir topluluktu ve gizliliğini tehlikeye atacak herhangi bir olay, kişinin başına hayal bile edemeyeceği sorunlar açabilirdi. A.B.T.’nin ne zaman ve ne için kurulduğunu önemli yöneticilerden başka kimse bilmiyordu. Ama kabul gören gerçek, bu teşkilatın İsa’nın doğumundan bile önce var olduğu ve amacının dünyanın eski ve çok önemli gizli bilgilerine ulaşmak için binyıllardır bilgi topladığıydı. Her araştırma, her arayış, üyelerinin bulduğu her metin topluluğu daha da güçlendiriyor ve nihai amaçlarına bir adım daha yaklaştırıyordu; dünyanın kalbinin bilgisine. Arayıcılar A.B.T. topluluğunun gizli kalması üzerine yeminler ederek ve günlerce devam eden bir tören eşliğinde topluluğa katılırlardı. Şüphesiz ki bu topluluk gizemli ve kimsenin hayal bile edemeyeceği güce sahip kişilerden oluşuyordu. Üst düzey bürokratlar, önemli yazarlar hatta bazı devlet başkanları bile zamanında A.B.T. çatısı altında toplanmıştı. Topluluğun ayrıca çeşitli birlikler ve gizemli localarla da ilişkisinin olduğunu inkâr etmek büyük bir yalan olurdu. Topluluğun varlığını tehlikeye düşürecek herhangi bir adım, üyenin ölümüyle sonuçlanırdı; bunu geçen yıllarda birkaç defa görmüşlerdi.

 

Fransız’ın dedesi Ed, gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğunda kurumun ileri gelen yöneticilerinden biriydi. Babası ise üst düzey toplayıcı olarak görev yapmayı sürdürüyordu. Fakat Fransız yetkili olmak bir yana neredeyse topluluktan atılma noktasına gelmişti. Topluluğa üye olduğundan beri sadece birkaç değersiz parşömen ve birkaç eski Yunan şairine ait dörtlükler dışında hiçbir katkı sağlayamamıştı. Belki de o zamana kadarki en önemli keşfi I. İbrahim’e ait olan delilik sikkesini bulmasıydı. Kayıp İskoçyalı’nın hazinesi ona ün ve itibar kazandıracaktı ama artık o şansı da kaybetmişti.

 

Fransız ara sokaklardan birinde son sigarasını içerek ilerlerken telefonu çalmaya başladı. Hayli sarhoş olan adam, telefonunun çaldığını epey geç fark etti. Pardösüsünün cebinde oynaşan şeyin ne olduğunu anlaması biraz vaktini almıştı.

“Ben muhteşem hazine arayıcısı Mösyö Frederic; nam-ı diğer Fransız. Eğer siz de paranızı ve itibarınızı kaybetmek istiyorsanız doğru kişiyi aradınız,” dedi ve telefonu kapattı. Karşıda kimin olduğuyla ilgilenmeyecek kadar sarhoş ve umutsuzdu. Sigarasından derin bir nefes çekti ve yeni yeni aydınlanmaya çalışan şehrin kalbinde ilerleyişine devam etti. Fakat telefonun ardındaki kişi ısrarla aramayı sürdürüyordu.

“Ne var!” dedi bu sefer sertçe.

“Kendine acımayı bıraktığın an seni tekrar arayacağım. Elimde ilgileneceğin şeyler var,” dedi karşıdaki ses ve he-men sonra telefonu kapattı. Arayan eski bir antika dükkânı sahibiydi. Normal insanlar Yusuf ’un antika dükkânına gelir ve şanslılarsa birkaç Osmanlı kandili ya da eski bir mermi gibi tuhaf şeylere epey para verdikten sonra çıkıp giderlerdi. Kimsenin ciddiye almadığı ve hatta gençlerin dükkânın önünden geçerken, bu adam da yıllardır burada nasıl para kazanıyor hayret, gibi yorumlarına maruz kalan Yusuf, nam-ı diğer Tilki, aslında önemli bir iz sürücüydü. Değerli şeylerin kokusunu çok uzaktan alır, takip eder, onlara bir şekilde sahip olur ve hazine avcılarına daha büyük paralara satardı. A.B.T. tarafından birçok kez ödüllendirilmiş bu kişi oldukça genç ama bir o kadar da yetenekliydi.

 

Tilki ve Fransız’ın dostluğu birkaç sene öncesine dayanıyordu. Bir bar kavgasını sonlandırmaya çalışırken tartışmaya başlamışlar, daha sonra kimliklerini fark edince bu tatsız karşılaşma dostluğa dönüşmüştü. Tilki, Fransız’ın babasına ve dedesine hayranlık duyan bir antikacıydı. Çocukluğunda onların hikâyeleriyle büyümüş ve A.B.T.’ye hiçbir şekilde girme şansı olmadığını fark edince antikacılığa merak salmıştı.

“Telefonu yine suratıma kapattı puşt!” diye bağırdı Fransız. Aslında hayli sakin ve huzurlu bir mizaca sahip olan Fransız son günlerde bir kurtadam gibi değişim halindeydi. Dolunayda köpek dişleri uzamıyor ya da pençeleri çıkmıyordu ama içindeki başarısızlık ve öfke ruhunu karanlık bir forma sokmaya çalışıyordu sanki. Cihangir’deki evine varmasıyla kendini yatağına atması bir oldu. Düzensiz soluk alıp verişleri rahatsız bir uykunun habercisiydi.

Uyandığında korkunç bir baş ağrısı ve mide sancısı onu karşılamıştı.

“Tam hatırlamıyorum ama beni aramış olabilir misin? Bir sorun falan yok değil mi?” dedi alkolden ve sigaradan başkalaşım geçirmiş ses tonuyla.

“Dükkâna gel. Çabuk ol ve mümkünse içmemiş ol!”

“Tamam, tamam sakinleş. Derin bir nefes al, her şey yolunda,” dedi kendi kendine sırıtarak.

Tılsım-ı Kudret
Tılsım-ı Kudret eski bir dost, yazar olma yolunda attığım ikinci adım, on sene önce yarattığım karanlık dünyam…

Ona şimdi bakınca kabı solmuş, yer yer çizikler içerisinde bir vhs kasedinin içinde bekleyen, eski kuşak bir korku filmi görüyorum. Onu böyle görmek çok heyecan verici çünkü eski kuşak korku filmlerini hep çok sevmişimdir.

Tılsım-ı Kudret’i seneler önce grafik roman olması için yaratmıştım. Sevgili dostum Ertaç Altınöz’le çalışıyorduk. Roman için çok sağlam illüstrasyonlar çiziyordu. Bir ajansla da anlaşmıştık ama işler düşündüğümüz gibi gitmedi ve proje iptal oldu. Benden yaşça büyük yazarların memleketimizde sürekli yaşadığı durumu ben yeni yeni tattığım için deyim yerindeyse yıkılmıştım. Fakat tekrar ayağa kalkmam uzun sürmedi.

Proje için sadece Osmanlı’da ve günümüzde geçen bölümleri yazmıştım. Grafik roman için yeterli, normal bir roman için zayıf bir dosyaydı. Sonra dostum Kayra Küpçü’yle tanıştım ve bunun bir roman olması gerektiği konusunda hemfikir olduk. Kayra ve Ertaç dosya konusunda çok heyecanlıydı, onların heyecanı beni motive etti ve kısa zamanda Kan Göğü’nde geçen bölümleri ekledim. Böylece roman son halini almış oldu.

2010’da Mehmet Gözüpek dosyayı okuyup onay verdi ve Tılsım-ı Kudret , uzun bir isim bulma aşamasından sonra,- aslında ben ismini başta “Kefenyırtan” koymuştum– Laika Yayınları’ndan çıkmış oldu.

Seneler geçti. Yaşım ilerledi, okuduğum kitaplar değişti ama yazma isteğim hiç eksilmedi. Hatta her geçen gün artarak devam etti. Yeni romanlar ve öykü kitapları yazdım. Birçok şey yaşadım, uzaklara gittim ama bir şekilde hep eve geri döndüm. Birçok arkadaşımı kaybettim ve yenileriyle tanıştım; harika olanlarıyla hem de ve Tılsım-ı Kudret ’i bir süre sonra unuttum. Sanırım o da beni unuttu. Bir süre birbirimizden hiç bahsetmedik. Ta ki, o yeni tanıştığım harika arkadaşlardan biri bana heyecan verici bir fikirle gelinceye kadar. Sevgili editörüm, dostum Yankı Enki, Tılsım-ı Kudret’i hortlatmak isteyip istemediğimi sorduğunda açıkçası biraz düşündüm. Heyecanlandığımı kabul etmeliyim ama biraz da korkmuştum çünkü yıllar içerisinde yazım tarzım ve yarattığım dünyalar epey değişmişti. O dünyaya geri dönebilir miydim bilmiyordum ama Tı l s ı m’ın da bir şekilde yok olmasına içim el vermiyordu.

En sonunda tamam dedim. Hadi hortlatalım şu kitabı! Ve çalışmaya başladık. Birçok şey düzelttik, sildik, yenilerini ekledik ama onun ruhundan bir şey çalmadık. Bu yola çıkarkenki ilk düşüncemiz buydu. Tı l s ı m eskisi gibi kalacak, sadece biraz daha yakışıklı olacaktı. Sanırım bunu başardık da. Tılsım-ı Kudret şimdi karşımda duruyor ve bana bakıyor. Şehirler yıkılsa, bombalar patlasa, çirkin binalar iskeletlerimizin üzerine inşa edilmeye devam etse de bir şekilde birbirimize gülümsemeyi başarıyoruz. Uzun süredir görmediğim eski dostumla tekrar sahneye çıkıyoruz. Işıklar yandığı sürece orada olmayı umut ediyoruz

Göktuğ Canbaba

Tılsım-ı Kudret

DNR

Pandanın Hayali

Pandanın Hayali

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Pandanın Hayali

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:9786050947151

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Pandanın Hayali

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Kelebek Ormanı

Kelebek Ormanı

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Kelebek Ormanı

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:9786050947175

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Kelebek Ormanı

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Aslanın Kararı

Aslanın Kararı

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Aslanın Kararı

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:9786050947144

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Aslanın Kararı

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Kunduzların Hırsı

Kunduzların Hırsı

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Kunduzların Hırsı

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:9786050947168

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Kunduzların Hırsı

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Meraklı Gezginin Notları

Meraklı Gezginin Notları

 

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Resimleyen : Biğkem Karavus

Medya Cinsi : Ciltsiz

Sayfa Sayısı : 48

Ebat : 25 x 25

İlk Baskı Yılı : 2017

Ebat : 1. Basım

Meraklı Gezginin Notları

 

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Meraklı Gezginin Notları
Utangaç Papağan Huli

UTANGAÇ PAPAĞAN HULİ

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Utangaç Papağan Huli

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:9786050940787

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

UTANGAÇ PAPAĞAN HULİ

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Göktuğ Canbaba

Utangaç Papağan Huli

dürüstlük, çalışkanlık ve adil olmaya dair sıcacık bir öykü…

Ormandaki tüm canlılar, baharın gelişini kutlamaya hazırdı. Güzel sesleriyle dinleyenleri hayran bırakan papağanlar korosu da son çalışmalarını tamamlamıştı.
Bir tanesi hariç…

Küçükken sesiyle alay edildiği için bir daha hiç şarkı söylemeyen Huli, ortalarda görünmemeye çalışıyordu. Oysa o gece hiç beklemediği bir deneyim yaşayacaktı. Huli’nin kendine olan güveni geri gelecek miydi?

Havalı Maymun

HAVALI MAYMUN

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Havalı Maymun

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:6050940763

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

HAVALI MAYMUN

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Göktuğ Canbaba

Havalı Maymun

Genç kuşağın başarılı kalemlerinden Göktuğ Canbaba’dan cesaret, empati, liderlik ve nazik olmaya dair sıcacık bir öykü…

Ormanın derinliklerinde ismi Havalı olan bir maymun yaşıyordu. En yüksek ağaçlara tırmanıyor, en ağır yükleri kolaylıkla taşıyordu. Arkadaşları onu seviyordu sevmesine ama her işin sonunda hava atmasından hiç hoşlanmıyorlardı. Günün birinde ona bir ders vermeye karar verdiler.

Bakalım Havalı Maymun için hazırladıkları plan işe yarayacak mıydı?

Ev Kedisi Mırnav

EV KEDİSİ MIRNAV

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Ev Kedisi Mırnav

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:6050940756

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

EV KEDİSİ MIRNAV

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Göktuğ Canbaba

Ev Kedisi Mırnav

Genç kuşağın başarılı kalemlerinden Göktuğ Canbaba’dan dostluk, yardımlaşma, fedakarlık ve paylaşımcı olmaya dair sıcacık bir öykü…

Bembeyaz tüyleri olan ev kedisi Mırnav, sokakta yaşayan arkadaşları Pofi dik ve Boncuk ile camın önünde sohbet etmeyi çok severdi.

Pek tabii uyumayı da… Hele de kış aylarında! Şömine önünde sürekli yatan Mırnav, soğukta kalan arkadaşlarını ihmal ettiğinin farkında değildi. Oysa eskiden hem sıcak yuvasını hem de yiyeceklerini onlarla paylaşırdı.

Yoksa arkadaşlıkları bitiyor muydu?

Şarkı Söyleyen Ihlamur

ŞARKI SÖYLEYEN IHLAMUR

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Şarkı Söyleyen Ihlamur

Yazan: Göktuğ canbaba

Kapak resmi ve iç çizimler: Biğkem Karavus

@2017, Doğan ve Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş

Tüm hakları saklıdır.

1.Baskı: İstanbul 2017

ISBAN:6050940794

Sertifika no: 11940

Yayına Hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

Grafik Uygulama: Havva Alp

ŞARKI SÖYLEYEN IHLAMUR

GÖKTUĞ CANBABA

RESİMLEYEN

BİĞKEM KARAVUS

Göktuğ Canbaba

Şarkı Söyleyen Ihlamur

Genç kuşağın başarılı kalemlerinden Göktuğ Canbaba’dan sevgi, saygı, duyarlılık ve hoşgörüye dair sıcacık bir öykü…

Tombul tavşan, bir gün ormanda gezinirken, meşe ağaçlarının arasında minik bir filiz gördü. Yaprakları diğer ağaçlarınkinden değişik görünüyordu. Zaman geçtikçe anladılar ki büyümekte olan bir ıhlamur ağacıydı.
Farklılıklarıyla aralarına katılacaktı.

Peki ya meşeler, şarkı söyleyen neşe dolu ıhlamuru kabul edebilecek miydi?

Uzayda Sahibini Arayan Köpek

UZAYDA SAHİBİNİ ARAYAN KÖPEK

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

Yazan: Göktuğ Canbaba

2015 (c) Doğan ve Egmont Yayıncılık ve YapımcılıkTic. A.Ş

1.Baskı /iSTANBUL 2016

ISBN: 978-605-09-3381-9

Sertifika No: 11940

Kapak ve iç çizimler: Biğkem Karavus

Yayına hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Kapak Tasarımı: Onur Erbay

UZAYDA SAHİBİNİ ARAYAN KÖPEK

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

RESİMLEYEN: BİĞKEM KARAVUS

Ayyaş Buda

Göktuğ Canbaba

AYYAŞ BUDA

 

 

-öykü-

İthaki Yayınları – 1084

 

Yayın Koordinatörü: Tuğçe Nida Sevin
Yayına Hazırlayan: Yankı Enki
Düzelti: Ali Bulunmaz
Kapak Tasarımı: Biğkem Karavus
Kapak Uygulama: Şükrü Karakoç
Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Özge Boz
Baskı, Mart 2016 , İstanbul

 

ISBN: 978-605-375-534-0

Sertifika No: 11407

 

(c)  Göktuğ Canbaba, 2016
(c) İthaki, 2016

 

Yayıncının izni olmaksızın alıntı yapılmaz

Göktuğ Canbaba

AYYAŞ BUDA

 

 

-öykü-

Göktuğ Canbaba

Ayyaş Buda

Ayyaş Buda

 

Hastaydım, aslında hastaydım demek biraz hafif kalır, ölümün omuzlarıma çöktüğü boktan bir komadaydım ve neler olup bittiğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu!

Bir haftadır yaşlı şifacı kadının beni iyileştirmek için söylediği korkunç ilahiyi dinlemekle cezalandırılmıştım sanki. Yanakları neredeyse omuzlarına sarkan, bıyıkları bir erkeğinkinden daha gür, mavi gözlerinde anlam veremediğim bir gizem taşıyan yaşlı şifacı kadın, yanına yaklaşılmayacak kadar kötü kokuyordu ve dişsiz ağzının içi Nepal’in batı tarafına oyulmuş Chitwan mağaraları kadar derin ve karanlıktı. Çoğu gece ilahiler dökülen ağzının içinde kaybolan küçük insanların olduğunu düşünmeden edemiyordum. Kulak verenler sessiz gecelerde kadının üzerinden gelen silik haykırışları duyabilirdi. Küçük dağcılar karanlık ve öldüresiye kötü kokan mağaranın içinde bir yerlerde gün ışığını yakalamak için hayatlarıyla oynuyorlardı ve belki de bunu benden başka bilen kimse yoktu!

Baş belası Ferit eğlence düşkünü, sorumsuz, fazla içen ve her yerde bela çıkaran biriydi; onunla seyahate çıkmak patlamaya hazır bir el bombasını donunuzun içine sokup kalabalık bir kulüpte dans etmeye benzerdi! Fakat orada, Burma sınırlarındaki bir köyde sıkışmamızın sebebi bu sefer Ferit değildi; kesinlikle bendim!

Köye gelişimizin ertesi günü kutsal sayılan bataklığının içinde köylülere çaktırmadan pervasızca gezinirken bir anda Ferit’in kollarına düşüvermiştim. Bunu nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama bedenimden hızla çıkıp gökyüzünde salınmaya başlamıştım aniden. Bir tüy kadar hafiflemiş beynimin içinde olanlara mantıklı açıklamalar getirmeye çalışıyordum. Rüzgârın her esişinde ya da rengarenk kuşların içimden her geçişlerinde yok olmamak ya da oraya buraya savrulmamak için yoğun çaba harcıyordum ve kendimi kontrol altında tutmayı tam iki günde öğrenebilmiştim.

Köye ilk gelişimizi hatırlıyorum da, öyle bir ilgiyle karşılaşmıştık ki M.J ölmeseydi ve hayranlarına sürpriz yapıp Times meydanına çıkarak bağıra bağıra şarkı söylemeye başlasaydı bile bize karşı gösterilen ilginin yanına yaklaşamazdı buna emin olun!

Gece olduğunda hasır bir sedyeyle köyün ortasına getiriliyor, neredeyse ateşin içine düşecekmiş gibi ona yakın yatırılıyordum ve daha sonra ayine başlanıyordu. Hatta birkaç gün önce ateşe o kadar yakın yatırılmıştım ki eğer bir gün uyanabilirsem yanan saçlarım için epey olay çıkaracağıma kuşkum yoktu. Olay çıkarmak aslında Ferit’in tarzıydı ama bu durumda ben de biraz Feritleşebilirdim!

 

Deliler gibi dans eden şifacının koca memeleri bir o yana bir bu yana savrulurken küçük dağcılar çığlık atıyor, köy halkı birbirleriyle gayet uyumlu sağa sola sallanıyor ve piç kurusu Ferit hiçbir şey yapmadan sürekli getirilen birayı içiyordu.  Benimse oradan oraya sürüklenmek ve Nepali adamların arasında uçuşmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Her gece yeni bir umutla iyileşeceğim anı bekliyor ama sürekli avucumu yalıyordum!

Köy insanlarının getirdiği sert Nepal birası, karanlık gecenin içinde savrulan ilahiler eşliğinde Ferit’in boğazından iniyor ve ruhunun derinliklerine ulaşıyordu, bunu görebiliyordum. Sorumsuz, sadece kendini düşünen Ferit’in bedenimi orada bırakıp ayrılmamasının tek sebebinin bedava Nepal birası olduğunu düşünmek beni çok ama çok korkutuyordu. Ferit Nepal birasının olduğu kâseyi alıyor ve içine kimseye çaktırmadan kuork otu atıyor, böylece hem daha çok kafa oluyor hem de kötü ev birasının tadını kendince güzelleştiriyordu. Bunu köy halkına göstermeden yapıyordu çünkü getirilen içkiyi beğenmeyip onu değiştirmeye çalışmak büyük kabalık sayılıyordu.

Uyanmadığım 8. gün aynı şeyler tekrarlanırken köy insanlarının her geçen gün Ferit’e biraz daha farklı baktıklarını fark ettim. Sanki ondan çekiniyor, birayı ona uzatırken korkuyorlardı. Yaşlı şifacı bile adama korkarak bakar olmuştu ama nedense bunu Ferit bir türlü fark edemiyordu.

Yaşlı şifacı çıplak bedenime çamur sürüyor, orama burama boncuklar takıyor ve deli gibi ilahiler haykırıyor ama Ferit kendi kendine Sweet Home Alabama şarkısını mırıldanmaktan başka bir şey yapmıyordu. İğrenç Fransız aksanıyla mırıldanıyor ve duyabilen her kulağa acı veriyordu. Fransa’da doğup büyümesi onun sorunu değildi ama şarkı söyleyemiyorsa söylememeliydi. Bedenime tekrar kavuşabilirsem Ferit’i saatlerce yumruklayacağıma emindim, onu dövecek ve bataklığın içine gömecektim!

Gece çöktüğünde Ferit kafayı çoktan bulmuş, yanında oturan insanlar ondan uzaklaşmış ve şifacı kadının korku dolu bakışları Ferit’in üzerinde dolanmaya başlamıştı.           Havada süzülürken bir şeylerin ters gittiğini fark ediyordum. Sonumuzun, ismini daha önce hiç duymadığımız bu kasabada geleceğine emindim artık.

Yaşlı şifacı kadın uzun süren sessizliğini bozup sonunda konuştu.

“Kimsin sen yabancı?”

Ferit elinde tuttuğu kâseye baktı. Bira dolu kâsede kendi suratına gülümseyerek baktığını görebiliyordum. Her şeye rağmen nasıl da içten gülümsüyordu piç kurusu!

“Ben Ayyaş Buda’yım,” dedi birden ve gülmeye başladı. Havada rahatsızca süzülürken köy insanlarının ve yaşlı kaçık büyücü kadının Ferit’in üzerine atlayacağını ve onu parçalara ayıracağını düşünürken bir anda hepsi yerlerinden kalktı ve korka korka geri çekilmeye, Ferit’ten uzaklaşmaya başladılar. Adamın kafası o kadar iyiydi ki, olanların farkına bile varmamıştı ve gülmeye devam ediyordu.

“Sen… sen… gerçekten…” dedi kadın kekeleyerek.

“Buda bizi cezalandıracak,” diye haykırdı kalabalıktan biri. “Yeniden dünyaya gelmiş,” dedi bir diğeri. Çamurla ve renkli boncuklarla kaplı olan bedenim korkak köylülerin ve aptal Ferit’in arasında anlamsızca uzanıyordu o sıra!

“Ferit birayla dolu kâseyi bir dikişte bitirdi ve yenisini almak istemiş gibi onu havaya kaldırdı. Ayyaş bir Buda’dan çok kendinden geçmiş zavallı bir kral gibiydi ve kölelerinin ona taze bira getirmesini bekliyordu. Köylülerden biri korkarak yanına geldi ve kâseyi alıp kayıplara karıştı. Yaşlı şifacı yavaşça bizimkinin yanına yaklaştı.

“Sen gerçekten yüce Buda mısın?” diye sordu sesi heyecandan ve korkudan titreyerek. Ferit, kadının mavi okyanusları andıran gözlerinde kayboldu bir süre. Sarhoş olmuştu ve uyumak üzereydi.

“Bunu daha yeni mi anladın?” diye sordu kadına. Kadın korkudan titredi, elindeki tüylü sopayı bırakıverdi ve Ferit’in ayaklarına kapandı. Ona hayatlarını bağışlaması için yalvarıyor, yaptıklarının bir daha tekrarlanmayacağını haykırıyordu. Ferit gerçekleşen saçma olaylar yüzünden biraz olsun ayılabildi ve bu kesinlikle hoşuna gitmemişti.

“Sen neden bahsediyorsun be kadın?” diye bağırdı ayaklarını okşayan kadına. O sırada birası geldi ve siniri hatırı sayılır derecede azaldı. Dolu kâseyi ağzına dayadı ve kana kana içmeye başladı.

“Bir daha insan yemek yok,” dedi kadın. Ferit bunu duyar duymaz ağzındaki birayı dışarı püskürttü ve korkuyla ağaya kalktı. Ben ise bir elma kadar ağırdım artık. Yavaş yavaş alçaldım ve yere konuverdim. Deli köylülerin arasında özel bir günde yenmek için ayrılmış, uzuvlarıma takılmış rengarenk boncuklarla dolu bedenime bakıyordum. Şekerle kaplı bir yılbaşı ağacı gibiydim, noel babanın midesine oturacak az pişmiş bir hindiydim!

“İnsan yemek mi?” diye mırıldandı kendi kendine ayakta durmakta zorlanırken. Sonra bir anda gözleri parladı. Bu bakışı iyi biliyordum. Geri zekalılığın bakışıydı bu.

“Elinizde varsa ben de tadına bakabilir miyim?” diye sordu sonra aptalca. Ferit hep yeniliklere açık biri olmuştu ama durum söz konusu olduğunda mantıklı kararlar alabilen biri olduğunu söylemek pek de mümkün değildi.

Bu soru beni çileden çıkardığı kadar köylüleri ve şifacı kadını da şaşırtmıştı. Ben o sıra zikzaklar çizen Ferit’e yumruk atıyor, ağzıma gelen küfürleri haykırıyordum. Ama ne ona zarar verebiliyordum ne de sesim herhangi biri tarafından duyuluyordu. Dünyadaki en çaresiz ve şanssız insan olduğumu düşündüm ve o an ağırlığım iri bir karpuz kadar olmuştu!

 

“Efendi Buda bizimle alay ediyor,” dedi şifacı ağlayarak. Neyse ki birilerinin aklı yerindeydi yoksa tütsülerle ve çamurla servise gönderilecektim. Penisime takılan morlu yeşilli boncuklarla midelerde gezinecektim. Ağızlara layık bir Nepal yemeği; hafif ateşte közlenmiş gerzek turist!

Ferit tam kadına karşı çıkacak ve insan etinin tadını gerçekten merak ettiğini söyleyecekken kadın tekrar konuşmaya başladı ve o konuşurken köylüler Ferit’in önünde yerlere kadar eğilmişlerdi. Bu sahne kesinlikle hayatımda gördüğüm en saçma anlardan biriydi. İşe yaramaz, alkolik ve kendini bilmez Ferit bir anda tanrı oluvermişti!

“Sizi her gün zehirlemeye çalıştık ama bir gün bile etkilenmediniz efendi Buda. Bu zehir çok güçlüdür. Dostunuz ilk gün içtiği bira sayesinde derin bir uykuya daldı. Biz de onu… o… uykudayken… taze taze yiyebilecektik.”

Ağırlığım metrelerce uzanan bir tır, bulutlara uzanan bir gökdelen gibiydi!

“Siz etkilenmediniz. Bunu ancak yüce bir ruh yapabilir ve siz bize Ayyaş Buda olduğunuzu söylediniz. Siz efendi Buda, bizi affedebilecek misiniz? Yaptıklarımız için bizi cezalandırın ama yeter ki bizi affedin efendim.”

Buda rolüne kendini kaptırmış Ferit olanlara anlam vermeye çalışmadan karakterine bürünmeyi seçti. Yerde ona secdeye varan kalabalığın arasında bir süre sessizce dolandı ve sonra yaşlı, pis kokan şifacının başına elini koydu.

“Öncelikle bana biraz daha bira getirin, ben de cezanızı düşünmeye başlayım evlatlarım, benim zavallı insancıklarım.” Ferit’in üzerine atlıyor ama onu tutamıyordum. Suratına, taşaklarına yumruklarımı sallıyor ama havanın içinde yok oluyordum.

“Unutmadan, dostumu iyileştirmeyecek misin?” diye sordu sonunda.

Yaşlı kaçık şifacı hemen ayağa fırladı ve Ferit’in kirli ayaklarını öpmeye başladı. O sırada bira geldi ve adam her zamanki gibi kalabalığa arkasını dönüp kuork otunu biranın içine boşalttı. İşte tam o anda beynimden vurulmuşa döndüm. Hafızam beynime tokatlar atıyordu. Kuork otu güçlü bir zehir çözücüydü ve aynı zamanda iyi bir tatlandırıcıydı. Bu otu veren dostumuz Pachupati otun yararları hakkında adeta bir konferans vermişti bize birkaç hafta önce.

Neyse ki Ferit’in otu kullandığını kimse görmedi ve piç kurusu sağa sola sallanırken birasını içmeye devam etti. Yaşlı kadın pis elini ağzıma soktu ve dilimi dışarıya çıkarttı. Her ne kadar bedenimde olmasam da kusma hissi vücuduma doldu ve ağırlığımı iki katına çıkarttı. Dilime bir şeyler sürmeye başladı. Her şey kararmadan önce Ferit’in bir köylüye ayaklarını yıkaması için bağırdığını duymuştum.

Kendime geldim ve zor da olsa ayağa kalktım, artık ağırlığım koca bir dünya kadardı. Önümde eğilen insanların arasından yalpalayarak Ferit’e yaklaştım. Rengarenk vücudum adeta ışık saçıyordu. Beyaz kıçıma çizilen resimler insanların sanattan soğumasına yol açabilirdi. Ferit kollarını açıp beni kucaklamak için yaklaşırken kalan son gücümle ona öyle bir yumruk attım ki ikimiz de farklı yönlere savruluverdik.

Ferit Ayyaş Buda’ysa eğer, ben de onu yumruklayan adamdım! Ben, Buda’nın dişlerini döken ışıltılı servis tabağıydım!

 

 

Ayyaş Buda
Arayış Ormanı

 

ARAYIŞ ORMANI

GÖKTUĞ CANBABA

 

 

 

Yazan: Göktuğ Canbaba

Çizen: Eren Arık

2015 (c) Doğan ve Egmont Yayıncılık ve YapımcılıkTic. A.Ş

2.Baskı /iSTANBUL 2016

ISBN: 978-605-09-3055-9

Sertifika No: 11940

Yayına Hazırlayanlar: Sinem Çelebioğlu, Ahu Ayan

Kapak Tasarımı: Onur Erbay

Grafik Uygulama: Havva Alp

 

ARAYIŞ ORMANI

GÖKTUĞ CANBABA

Valizdeki Kedi

VALİZDEKİ KEDİ

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

Resimleyen: Sedat Girgin

Yazan: Göktuğ Canbaba

2015 (c) Doğan ve Egmont Yayıncılık ve YapımcılıkTic. A.Ş

2.Baskı /iSTANBUL 2016

ISBN: 978-605-09-2739-9

Sertifika No: 11940

Kapak ve iç çizimler: Sedat Girgin

Yayına hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Kapak Tasarımı: Serkan Yolcu

VALİZDEKİ KEDİ

 

GÖKTUĞ CANBABA

 

Resimleyen: Sedat Girgin

Fener Balığının Kayıp Işığı

FENER BALIĞININ KAYIP IŞIĞI

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

Yazan: Göktuğ Canbaba

2015 (c) Doğan ve Egmont Yayıncılık ve YapımcılıkTic. A.Ş

3.Baskı /iSTANBUL 2015

ISBN: 978-605-09-2217-2

Sertifika No: 11940

Kapak ve iç çizimler: Zafer Okur

Yayına hazırlayan: Sinem Çelebioğlu

Grafik Uygulama: Havva Alp

Kapak Tasarımı: Cenk Yönder

İç Tasarım: Erbil Kargı

FENER BALIĞININ KAYIP IŞIĞI

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

İşeyen Atmaca

İŞEYEN ATMACA

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

MARJİNAL KİTAP 17

ISBN: 978-605-5334-20-8

(C)MARJİNAL KİTAP 2013

(C) GÖKTUĞ CANBABA

1.BASKI MART

DİZİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ: ALTAY ÖKTEM

DÜZELTİ: EZGİ ERGENEL

KAPAK TASARIMI: SEVİNÇ AYDIN

İLLUSTRASYON: MEHMET ÇAĞRI LİVAOĞLU

GRAFİK UYGULAMA: MEHMET BÜYÜKTURNA

 

 

İŞEYEN ATMACA

 

 

GÖKTUĞ CANBABA

İşeyen Atmaca
Yolun kendiyle derdi olan yazarlar gözleri açık rüyalar görürler. İnandırıcılıkları haritalar gibi geçmiş izleri taşıyan satırlarla doludur. Garip gürültüleri taşıyan anlaşılmaz bir sessizlikle yürütürler sizi romanın içinde. Rüyalar satırları, satırlar hikayesini bulur. Korkuyla cesaret arasında kurallar bozulur, yapılır, bozulur, yapılır. Bu kitabı okurken ister yazarı, isterseniz kendinizi korunaksız açığa alın.

UMAY UMAY

Jack de olsa ismi, yabancı sayılmaz kendisi. Bu yumruk mıknatısıyla tanışırsanız siz de sarsılırsınız. Ama onu tanımak ve 'Jack buydu işte' diye söze başlayabilmek için onunla küçük bir yolculuğa çıkmalısınız. Şehvet cinleri ile dolu bir yolculuğa...

HAKAN BIÇAKCI

Bu roman; bilmediğiniz, hiç görmediğiniz yerlerde başıboş dolanan ruhunuza dair...

Bu roman; dünyayı yarı sarhoş gezen tüm hayalperest piçlere dair...

Bu roman; isimleri, şehirleri, hayvanlarıyla aslında bizim yarattığımız kötü düzenin yabancılaşmış ruh hallerine, yollar tarafından yumruklanan, şehir ışıkları tarafından nakavt edilen Jack'in gerçeküstü bir yol hikayesine dair...

İyi yolculuklar...

ALTAY ÖKTEM

Ozanın Şarkısı

KUZEY KITALAR EFSANELERİ

 

1.KİTAP: OZANIN ŞARKISI

 

GÖKTUĞ CANBABA

ANKİRA YAYINLARI

(C) TÜM YAYIN HAKLARI GÖKTUĞ CANBABA’YA AİTTİR. HER HAKKI SAKLIDIR.

BASKI1: HAZİRAN 2007

YAZAN: GÖKTUĞ CANBABA

EDİTÖR: DOĞANAY YOLA & BOĞAÇ ERKAN

REDAKSİYON: CAN İBANOĞLU & UMUT CEPKEN

ISBN: 978-975-8387-56-7

KUZEY KITALAR EFSANELERİ

 

1.KİTAP: OZANIN ŞARKISI

 

GÖKTUĞ CANBABA